İnsan, dile getirmekten bu kadar korku / utanç / öfke / kızgınlık / kırgınlık / çaresizlik veya suçluluk hissettiği şeyi, bunca yıl içinde nasıl taşır?
Asıl ıstırap veren kısmı, dile getirmesi bu kadar zor olanı yıllarca içinde taşımaktır ki, zaten taşıyamaz, taşar. Bu da semptom olarak ortaya çıkar. Zamanla bu semptom onun yaşamla başa çıkma stratejisi olur. Semptomu ile görür, semptomu ile duyar, semptomu ile deneyimler ve duvarları her gün biraz daha yükselen bir hapishane içinde yaşamla zorlu bir mücadele başlar.
İşte, öncelikle her bakışta, her duyuşta gerçeği bozarak ondan farklı bir gerçeklik yaratan ve yaşarken bizi kendi hapishanelerimize mahkum eden bu semptomatik olanı keşfetmek ve vedalaşmak lazım.